literature

Kurtadam oldum la ben -I-

Deviation Actions

17tolga71's avatar
By
Published:
487 Views

Literature Text

Güneşli bir gündü. Güneşli bir günde ne olabilir ki? Kuşlar cıvıldar, insanlar derse girmez ve orada burada gezmeye başlarlar, bazısı çimlere çöker, bazısı kantinde oturmayı yeğler. Aşıklar maşuklarıyla hoşça vakit geçirirler. Kediler mırıldanır, fizik ve doyurucu kedileri gelip geçen insanlara yiyecek gibi bakar…

Güneşli bir gündü. Güneşli bir günde ne olabilir ki? Biri çok çok uzun zamandır hayran olduğu birini tekrar görebilir. Hatta görmekle kalmayıp yanına gidip sorgusuz sualsiz oturabilir. Ve hatta daha da ileri gidip ona üzerindeki yeşilli morlu sweatshirt’ün çok yakıştığını söyleyebilir. Gözleriyle uyumlu olduğunu, ama üzerine bezelye dökülmüş herhangi bir şey giyseydi gözleriyle daha uyumlu olacağını söyleyebilir.

Güneşli bir gündü. Güneşli bir günde ne olabilir ki? Biri tek başına otururken yanına çat diye biri gelip oturabilir. Durduk yerde üzerindekinin ona çok yakıştığını söyleyebilir. Hatta komik bir şeyler de ekleyebilir ardından. Sonra bu biri, o biriyle beraber kalkıp çatıya yemek yemeye gidebilirler.

Güneşli bir gündü. Güneşli bir günde ne olabilir ki?

Fantastik kuntastik işlerin olacağı yok ya.

Ama ya olursa?..

O güneşli günde kulağımda müziğim çalar vaziyetteyken bölümden çıkmış medeniyete doğru ilerliyordum. Amacım ya çatıya ya da herhangi başka bir yere gidip evvela karın doyurmak, akabinde üşenmezsem çarşıya gidip bankalarla haşır neşir olmaktı. Ancak, dedim ya illa bir yerinden bir tür fantastiklik işin içine girecek, benim bu planım aniden karnıma giren müthiş bir acıyla bozuluverdi. Öyle ki daha fazla ilerleyemedim ve kütüphane önündeki banklardan birine çöküverdim. “Allah’ım bu ne!” dedim kendi kendime, “Benim fizyolojik olarak doğurmam imkansız! Hem imkanlı olsa bile beni hamile bırakabilecek kimseyle yatmadım ki.” Sanki birisi içime akrep yumurtaları koymuş da, yumurtalar çatlamış, o mini mini akrepcikler benim karnımı yırtmak suretiyle dışarı çıkmaya çalışıyorlardı. Tabii acı şiddetini artırınca bütün bu düşünceler kafamdan uçup gitti. Tek istediğim acının dinmesiydi. “N’olur Allah’ım! Bitsin bu acı! Bu ne ya!” Ama acı dineceği yerde gittikçe artıyordu ve zirveye daha oldukça var gibiydi. Öyle bir ana geldim ki bilincim parmaklarım arasından kayan kum tanecikleri gibi pıtır pıtır uçtu gitti. En sonunda bir an hissettim ki acı artık merkez üssünü karnımdan almış, bütün bedenimi işgal etmişti. Vücudumun her yeri aynı şiddetle zonkluyor, aynı acıyla kasılıyordu. Neden sonra gözlerimi açtım. Acı yoktu. Gitmişti. N’oluyordu? N’oluyoruzdu? Kafamı kaldırdığımda çevremde bir sürü insanın bana baktığını gördüm, korkuyla… Korku ve şaşkınlık esir etmiş gibiydi onları. Ayağa kalktım zorlanmadan. Çektiğim onca acıya rağmen ellerimi yere koymadan kalkmayı becermiştim. Bu işte bir terslik vardı. Ben normalde bile ellerimden destek almadan yerden kalkamazdım. Ve insanlara onların hizasından, veya biraz aşağısından, değil, oldukça yukarıdan bakıyordum, oldukça... Bedenime bakmak için kafamı aşağı biraz indirdim ve… Bütün vücudum boz renkte bir kürkle kaplanmıştı. Dizlerim bir miktar yukarı gelmiş, bileklerimden biraz yukarıda ikinci bir eklem eklenmişti bacaklarıma. Ancak bu eklem dizlerim gibi öne kırılmıyor, arkaya doğru bükülüyordu. Ayaklarım büyük, tırnaklarım sivriydi. Ellerimi gördüm o anda. Büyümüşlerdi ve uzun, sivri tırnaklarım vardı yine. Başım biraz öndeydi ve uzun bir burnum vardı. Dilimle son bir test yapmak için dişlerime dokundum. Sivri ve sert dişlerim vardı. Garip bir şekilde hâlâ kendimdeydim. Yani hala çatıya veya başka bir yere gidip yemek yiyebilir, akabinde çarşıya gidip bankalarla boğuşabilirdim. Ama ne çatı, ne başka bir yer, ne de bankalar beni bu halimle kabul ederdi. Komik ve korkunç bir şekilde bir tür adamkurt, kurtadam, adamla kurt arası bir şey olmuştum. O sırada çevremdekiler bir anda irkildiler ve sağ tarafıma korkudan fal taşı gibi açılmış gözlerle bakmaya başladılar. Her ne kadar bir kurtadam olsam da ben de korkmadım desem yalan olur. Yavaşça o tarafa doğru döndüm ve benden biraz küçük, kahverengi bir kurtadamın bana baktığını gördüm. Gayri ihtiyari saldırıya hazırlandım zira sonuçta o da bir kurtadamdı ve ne yapacağı belli olmazdı. Ben tam saldırıya hazırlanıyordum ki, işin garip tarafı doğduğum günden beri her gün en az on tane kurtadamla savaşmışım gibi hazır hissediyordum kendimi, bir şekilde bu kurtadamın bana saygı duyduğu, hatta emrimde olduğu gibi bir his kapladı içimi. Onunla konuşmak istedim ve ağzımdan hırıltılar eşliğinde çıkan bir “Sen de kimsin?” sorusu artık insan gibi olmadığım gerçeğini yüzüme vurdu. O da bana benim sesimden hiç aşağı kalmayan bir sesle “Sıradan bir askerim, efendim. Diğerleri de gelsin mi?” dedi. Diğerleri de neydi? Yine N’oluyordu? Yine N’oluyoruzdu? Bilinçsizce, “Gelsinler. Her şeyi hazırlayın.” dedim. Ne hazırlayacakları hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Zaten olan biten hakkında da yoktu. Cümlem biter bitmez, sanki sis içinden koşarak geliyorlarmış gibi çevremizdeki insan çemberinin dışından kurtlar çıkmaya başladı. Ancak bir farkla, ortamda sis falan yoktu ve buna rağmen kurtlar sanki sudan bir perdenin arkasındaymış gibi dalgalı bir şekilde görünüyorlardı. Tamamıyla görünür olan kurtlar iki ayakları üzerinde doğrulup benim şeklime, ben de öyle göründüğümü tahmin ediyordum, bürünüp koşarak kampüsün içerilerine doğru gidiyorlardı. O esnada tam sol tarafımda bir küre oluştu. Havada yukarı aşağı salınarak duran bir küre. Alevler çevrelemişti küreyi. Bir şekilde bu kürenin diğer kurtadamlarla, hiyerarşik bağlamda, aramda duran bir tür general olduğunu anladım. Kürenin söylediklerini anlıyordum ve o da benim söylemek istediklerimi anlıyordu, sanki aramızda telepati varmış gibi. Küre biraz durduktan sonra yanında kendi gibi beş tane daha oluştu ve bir anda hepsi kampuse yayıldılar. Galiba diğer kurtadamları denetlemeye gitmişlerdi çünkü küreden bana gelen son düşünce bu yöndeydi. Çevremdeki insan çemberinden iniltiler geliyordu. Bir ikisi çoktan altlarını ıslatmıştı bile. Onlara doğru bakıp sırıttım. O kadar korkmuşlardı ki, en arî Çinliden daha sarı olmuştu bazıları. Hatta aralarında biraz daha korkarsa şeffaflaşacak olanlar vardı. İçten içe güldüm onları bu haline. Bu arada onlara gülen ben miydim, yoksa bu kurtadamlık hali miydi anlayamıyordum. Bir yandan korkuyor, bir yandan hak ettiğim yere kavuşacağım için seviniyor, bir yandan bütün bu insanlar için üzülüyordum. Beynim, belleğim, bilincim allak bullak olmuştu. O kadar karmaşık oldu ki içim haykırmak istedim göğe doğru. Belki bu bir tür kâbustur da uyanırım diye. Ama ağzımdan korkunç bir ulumadan başka bir şey çıkmadı. Bu ulumanın içinde zafer vardı, sevinç vardı, yıkım vardı, acı vardı, özgürlük için çaba vardı. Karşılık gelen ulumalarda ise yıkıma ve zafere sevinç vardı sadece.
devamini bekleyin bence.. hehehe...
© 2007 - 2024 17tolga71
Comments0
Join the community to add your comment. Already a deviant? Log In